Etiketler

, , , , , , , , ,

Çölün geniş bir alanına hâkim bir tepenin üstünde yas tutanlar ölen bir kadını son yolculuğuna uğurlamak için dondurucu soğukta ellerinden gelen bütün gayretle mezar kazıyorlardı. Mezar, hanımefendinin ölümünden sonraki hayatında devam edecek yolculuğu için iyi bir biçimde hazırlanmalıydı. Mezarı 12 at boyu derinliğinde kazdılar. Zemini çakıl taşlarıyla kapladılar üzerine de çam, meşe ve gürgen kabuklarından oluşan yaygıyı serdiler. Onun üzerine kalın çam kütüklerinden bir sehpa yaptılar. Mezar duvarlarını tamamen çam ve gürgen kütükleriyle kapladılar.

Kundağa sarar gibi

Mezarın başında bulunanlar erkekli kadınlı uzun dalgalı saçlı, iri renkli gözlü ve uzun kalkık burunluydular, ölen kadının biçimli güzel vücudunu kundağa sarar gibi kızıl bir yün pelerinle sardılar. Güzel, uzun, beyaz ayaklarına son yolculuğunda üşümesin diye beyaz yün çoraplarını giydirip üzerine sıcacık kızıl deri çizmelerini geçirdiler. Uzun dalgalı lepiska saçlarını koruyup sıcacık tutsun diye kafasına kızıl bir keçe külah geçirdiler. Kulaklarını dondurucu soğuktan korusun diye saçlarıyla kulaklarının üstüne kapatarak keçe külahı kulaklarının üstüne kadar sıkıca çektiler. Yapılan hizmetin yeterli olduğuna kanaat getirince daha önce yaklaşık bir metre çaplı bir çam kütüğünü uzunlamasına ikiye bölüp içini oymak suretiyle hazırladıktan ahşap lahdi mezar odasına indirdiler. Lahdi batıya döndürdüler. İçini de keçe ile kapladıktan sonra güzeller güzelini içine sırt üstü son uykusuna yatırdılar. Ellerini göğsünün üstünde birleştirerek sıcak yün pelerin içine sakladılar. Son bir defa nazenine baktılar ve yüzünü örterek lahdin ahşap kapağını ağır ağır üstüne çektiler.

https://onturk.wordpress.com/2011/06/21/bir-cenaze-islemi/

Duâ edip gittiler…

Çam kütüklerini mezar odasının üzerine bir evin tavanını hazırlıyormuş gibi çattılar. Hemen oracıkta iki-üç tane öküzü boğazlayarak derisini yüzdüler ve daha deri buram buram tüterken mezar tavanının üzerini bu derilerle kapladılar. Deri yaygı üzerini yine ağaç kabuklarıyla kapladılar. Üzerine yine çakıl taşlarından oluşan katı attılar. Ve çıkan toprağı mezarın üzerine atmak için birbirleriyle yarışırcasına küreklemeye başladılar. İşlerini bitirdiklerinde mezar çöl kumu içinde sanki bir oba çadırı ya da ters dönmüş sepet gibi görünüyordu. Dualarını ettiler. Birkaç kişi mezarın üstüne çıkıp loğ taşları ile gezinerek üst katmanı sağlamlaştırdı. Bir de balbal dikerek burada yatanın güzeller güzeli Hiyahe olduğunu ve bu mezara yaklaşan soyguncuyu bu nazeninin ruhunun hiç bir zaman yalnız bırakmayacağını işaret ettiler ve çekip gittiler. Bir daha dönmemecesine!

Bu cenaze merasimi bundan 4000 yıl önce bir karakış günü muhtemelen Aralık ayında gerçekleştirildi. Yer bugünkü Çin’in Sincan Eyaleti’nin (Doğu Türkistan) Çerçen şehrinin batı yakasında çöle hâkim bir noktaydı. Bu mezara Kadim Türkler “Kurgan” adı vermişler.

Çölün kadim sakinleri olan Uygurların ataları ölen yakınlarını gömdüklerinde bölgenin sert kışı, ölüyü derin dondurucuya konmuş gibi bir etkiyle binlerce yıl sakladı.

Ve Komünist Rusya’nın çöküşünden sonra uyanan, uyanırken de kendini reddeden Macar arkeologları köklerini aramak için Sincan Uygur özerk Bölgesinde 2010 yılında İngiliz Arkeolog Marc Aurel Stein’in önderliğinde Tarım Havzası denen kuru çölde haşin soğuğun mumyaya çevirdiği bu kadavrayı gün yüzüne çıkardılar. 4000 yıl sonra gün yüzüne çıkarıldığında mumya o kadar güzeldi ki eski metinlere göre bölgede karavan yolları üzerindeki eski mezarları açıp mumyalan çıkarmak ve fotoğraflamak için oldukça zaman harcayan Dr. Stein daha sonra yazdığı kitabında mezar ve lahitlerin kapaklarının açılışını şöyle yorumlayacaktı: “Çok garip bir his! Bu ölüler soğukta o kadar iyi korunmuşlar ki, sanki ölü değil uykuya yatırılmışlar gibi duruyorlar. Ve dokunduğumda uyanacaklarmış gibi bir hisse kapılıyordum.”

Buraya kadar her şey güzeldi…

Buradan sonra asıl kavga başladı…

Bu mezarlardan Çin Uygur bölgesinde yaklaşık 20.000 tane olduğu düşünülüyor. En erkeni M. Ö. 4500 yılına, en geçi de M.S. 600 yılına uzandığı anlaşılıyor. Ve bunların Afaneseva ve Andronova Kültürünün yaratıcıları olduğu düşünülüyor, işte bu kadar mezar bolluğu mezarın içindekilerin Sincan’ın esas yerlileri olduğunu işaret edeceği için Çin Hükümeti bu mezarlara el değdirmiyor. Açılanları da geri kapattırıp kemikleri Urumçi Genel Müzesinin depolarına bir daha açılmamak üzere kaldırıyor.

Miras kavgası!

İşin garibi bu mezarlar üzerinde hak iddia edip Çin Hükümeti ile kavga edenler Uygurlar değil Avrupalılar! Daha doğrusu Macarlar! İtalyan Cavalli-Sforza, M. Alianei ve ABD’li M. Gimbutaş’ın ve Renfrew’in başını çektiği Avrupalı ve Amerikalı bilim adamları şöyle bir tezle Çin’den hak iddia ediyorlar. Bunlar Çinliler gibi çekik gözlü değil yuvarlak ve renkli gözlü, ayrıca bunların haplo grupları R1b ve R1a, saçlan da uzun ve dalgalı bunlar olsa olsa Avrupalı Aryan olup buraya Avrupa’dan göç ettiler ve yerleşerek bu kültürleri oluşturdular. İşte bu sebeple bunlar bizim kültürel mirasımızdır diyorlar. Bu yüzden de “Anadolu Teorisi” ni iddia ediyor ve Kurganın Avrupa kültürünün malı olduğunu savunuyorlar. Bunu savunmaları lazım ki Macarlar biz Türk kökenli değiliz diyebilsinler!

Sincanlılar ne mi yapıyor buna karşılık?

Biz ne yapıyorsak onlar da onu yapıyor! Sessiz kalıyorlar…

Dr. Osman ÇATALOLUK

Moleküler Genetikçi

cataloluk@yahoo.com

Yeniçağ, 19 Haziran 2011

Dipçe : Kısacası Cenazemiz var kaldıran yok. Biz biraz daha kaldırmazsak beyaz adam gelip toptan hem yeryüzünden kaldıracak, hemde tarih kitaplarından. Tarihi istedikleri gibi tahrif etme, suni Milletler ve ırklar oluşturma, başkalarının tarihinden tarih çalma hakkını onlara kim veriyor? Tabi ki sessiz kalanlar..

Yasak Türk Piramitleri : https://onturk.wordpress.com/2010/03/07/yasak-%E2%80%9Cturk-piramitleri%E2%80%9D/